Sayfa 1/45 12311 ... SonSon
529 sonuçtan 1 ile 12 arası

Konu: Aklına ne gelirse...

  1. #1
    Üyelik tarihi
    Apr 2008
    Yer
    istanbul
    Yaş
    43
    Mesajlar
    7.391
    Teşekkür Teşekkür 
    8.177
    Teşekkür Toplam Teşekkür 
    14.670
    Toplam Teşekkür
    5.355 Yazısı Teşekkür aldı

    Standart Aklına ne gelirse...

    Konu para olduğunda herkesin dini aynıdır.

    Voltaire

  2. The Following 2 Users Say Thank You to enorton For This Useful Post:


  3. #2
    Üyelik tarihi
    Apr 2008
    Yer
    istanbul
    Yaş
    43
    Mesajlar
    7.391
    Teşekkür Teşekkür 
    8.177
    Teşekkür Toplam Teşekkür 
    14.670
    Toplam Teşekkür
    5.355 Yazısı Teşekkür aldı

    Standart

    Fatih'in torunlarını Hristiyanlar yetiştirdi

    http://www.ensonhaber.com/medya/2478...irdi-izle.html
    Konu para olduğunda herkesin dini aynıdır.

    Voltaire

  4. #3
    Üyelik tarihi
    Apr 2008
    Yer
    istanbul
    Yaş
    43
    Mesajlar
    7.391
    Teşekkür Teşekkür 
    8.177
    Teşekkür Toplam Teşekkür 
    14.670
    Toplam Teşekkür
    5.355 Yazısı Teşekkür aldı

    Standart

    Orası Kuzey Irak değil KÜRDİSTAN

    http://www.ensonhaber.com/gundem/247...kurdistan.html
    Konu para olduğunda herkesin dini aynıdır.

    Voltaire

  5. The Following User Says Thank You to enorton For This Useful Post:


  6. #4
    Üyelik tarihi
    Aug 2008
    Yer
    Shadizar
    Yaş
    94
    Mesajlar
    39.638
    Teşekkür Teşekkür 
    36.921
    Teşekkür Toplam Teşekkür 
    93.341
    Toplam Teşekkür
    33.405 Yazısı Teşekkür aldı

    Standart

    Bu AYDIN a bayılıyorum. Not: Kendisini islamcı-sosyalist olarak tanımlayan bir kişiydi..

    Nuray Mert VATAN'a konuştu!

    Demokrasi diye diye tek parti rejimine doğru koşuyoruz!

    Mine Şenocaklı

    Doğru bildiğini söylemekten hiç imtina etmedi... Zamanında tüm tepkilere rağmen başörtüsünü ve AKP’nin sistem içinde varlığını savundu. Şimdi ise iktidarın hızla tek parti rejimine doğru gittiği görüşünde. Siyaset bilimci ve yazar Nuray Mert, “Demokrasi adına, iktidar her icraatında daha da otoriterleşiyor. Basın susturulmaya çalışılıyor.
    Kurumlar yıpratılıyor. Bu gidişle Dimyat’a pirince giderken
    evdeki bulgurdan olabiliriz!” diyor.

    İki koro arasında solo yapmanın müthiş ağırlığını hissedenlerden biri de siyaset bilimci Nuray Mert. Türkiye gibi onlarca sorunu çözme sürecindeki bir ülkede gerçekten de fikir yürütürken akılcı, hakça bir yaklaşım sergilemeye çalışıyor ve her seferinde birileri tarafından yanlış anlaşılıyor. Tepkiler ne olursa olsun, o duruşunu bozmuyor. Sözgelimi en son ’Ergenekon’u
    sulandırma’ suçlamasına muhatap olduğu gibi... O, iç rahatlığıyla kızgınlığını dile getiriyor, hatta kendi deyimiyle ’Artık patlıyor’... Hatırlatma gereğini hissetmiyor, ama geçmişte belki şu anda esip üfürenlerin pek çoğundan daha net biçimde dindar kesimin hakkını savunan o değil miydi? Başörtüsü konusunda ya da “AKP, bu ülkeyi İran’a çevirecek” diye suçlandığında... Şimdi de haksızlığa uğrayan başka bir kesimi savunduğu iddia ediliyor Mert’in... Aslında kimseyi savunmuyor, sadece aklı selimden şaşmamaya çalışıyor hepsi bu. Ama ’akla kara’ diye iki kutba bölünmüş bir tartışma ortamında iktidar yanlıları tarafından olmadık suçlamalara maruz kalıyor, biraz önce verdiğimiz örnekte olduğu gibi...
    Çok ciddi kaygıları var Mert’in; “Bu iktidar, sivil otoriter tek parti rejimine doğru gidiyor” diyor. Üstelik tüm bu olup bitenler, daha otoriter bir siyaset yaklaşımından daha demokratik olana gitmek için yaşanıyor. Gidişattan çok endişeli, “Türkiye yokuş aşağı gidiyor. Bütün bunlar yapılırken, evdeki bulgurdan olabiliriz. Maalesef böyle bir tehlike var” diyor Mert. Mert öyle dedikçe, belli bir kesimden, adı üstünde kayıtsız şartsız iktidar destekçilerinden bol bol yafta yiyor. Gidişatı görmeyenlere son bir sözü var; “Tarih bu dönemi çok karanlık bir dönem olarak yazacak. Buna eminim!” Ama görmek, bakmak istemeyenler karanlığı bile göremez ki!

    *

    Tarih bu dönemi çok karanlık bir dönem olarak yazacak

    Son yazınızda, “Her şeye rağmen iyi yıllar” temennisinde bulundunuz...

    Evet. Oldukça karanlık bir tablo çizdim. Şimdiye kadar da dünyanın en iyimser, en pembe bakan yazarı olduğumu söyleyemem ama gittikçe bu karamsar hava yazılarımda daha fazla oluyor. Çünkü şu hatayı yapıyoruz; Türkiye’de temenni ile değerlendirmeyi birbirine karıştırıyoruz. Eğer hasta ruhlu insanlar değilsek tabii ki her şeyin daha iyi olmasını umarız. Ama mevcut tablo oldukça karanlık ve gelecek yılın bir öncekinden daha iyi olacağını umut etmemiz için şimdilik bir neden yok. Türkiye’nin gidişatını, olanları hepimiz biliyoruz.

    Böyle düşünmenizin nedeni ne?

    Daha önce de söyledim, ’Demokratikleşme’ ezberimizin yeni sözcüğü, ’Sancılı süreç!’ Sanıyoruz ki, belli sözcükleri kullanırsak, sorunu tespit etmiş olacağız ve bazı sözleri yeterince tekrarlarsak selamete çıkacağız. Sancılı süreç adlandırmasını yapmak, bu süreçten selametle çıkmayı vaat etmez. Ne olacak da bu süreçten çıkılacak konusunda sahiden fikri olan var mı? Geldiğimiz noktada, tüm tarafların çözüm formülü; diğerlerinin kendi fikir ve siyasetlerini benimsemesi, hepsi bu. İktidar, ’Herkes sussun beni dinlesin, dahası medya sadece benim siyasetimi desteklesin, haberi, yorumu öyle yapsın, sorunlar öyle çözülür’ diyor. Muhalefet, ’İktidar siyasetinden vazgeçsin benim olduğum noktaya gelsin, öyle çözülür’ diyor. Kürtler, ’Herkes istediklerimizi kabul etsin, öyle çözülür’ diyor. Sizce böyle bir tablodan çözüm çıkar mı? Siz “İşler kötüye gidiyor” dediğinizde de, “Değişim sancılı olur “ deniyor. Sanki bu bir doğum anı ve doğumun doğal sancılarından sonra nur topu gibi bir geleceğimiz olacak!
    * Bütün değişiklikler iyiye gider gibi...
    Evet. Ama böyle değil. Böyle düşünen arkadaşları bir kere daha düşünmeye davet etmek isterim.

    ‘BENCE DE TÜRKİYE’NİN ÇİVİSİ ÇIKTI AMA...’

    Demokrat Parti Başkanı Cindoruk, ’Türkiye’nin çivisi çıktı, yerine çakacak kimse yok!’ diyor. Katılıyor musunuz?
    Evet, bence de çivisi çıktı. Ama çivisi yerinden çıktı, neler oluyor derseniz, sizi statükocu ilan ediyorlar. Eskisi iyi miydi? Hayır değildi tabii ki! Daha da doğrusu, hepimizin yıllardır tartıştığı sorunları var demokrasimizin. Zaten demokrasiler tabiatları icabı her zaman yenilenmek durumundadırlar. Yani, ‘Bu çok iyi bir nokta’ deyip orada kalamazsınız. Sürekli çıtayı yükseltmeniz lazım. Daha iyisini istersiniz ama bizim siyasi sistemimizde bunun ötesinde bazı kronik problemler var.

    Ne gibi?

    İşte, 1982 Anayasası... Daha sivil bir anayasa, daha demokratik bir çerçeve gerekiyor. Her birinin bir ihtiyaç olduğu, hedefimizin sonuçta bunlar olması gerektiği aşikâr. Fakat bugün Türkiye’de bunların bizim zannettiğimizden daha köklü değişimleri gerektirdiği de bir gerçek. Ama şu anda olan değerlendirmeler, yani işte ‘Türkiye’de taşlar yerinden oynadı, bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, her şey baştan aşağıya yenilenecek’ talebinin bir toplumda öyle uhuletle suhuletle olması zor. Yani temenni edilir, bir sihirli değnek ülkeye dokunsun, orada ne aksi giderse onlar birdenbire değişsin istenir ama bu gerçekte böyle olmaz, bu süreçlerin yönetilmesi fevkalade zordur.

    ‘DEVRİM OLMADAN DEVRİM YAPILMAYA ÇALIŞILIYOR!’

    Neden?

    Bugün Türkiye’de istenen bir devrim olmadan, devrim niteliğinde değişiklikler olmasıdır. Ben bunu yazdım da... Çok sevinerek bu sözü en son Andrew Arato’dan duydum. Arato, sivil anayasa yapma süreçleri konusunda uzmanlaşmış bir siyaset bilimci. Benim de çok hayran olduğum isimlerden biri. Radikal Gazetesi ile Koç Üniversitesi’nin ortak bir daveti oldu geçenlerde, orada konuşmacıydı... Anayasa önerilerini, taslakları değerlendirdi ve aynen bu lafı söyledi; ”Türkiye’de devrim olmadan devrim yapılmaya çalışılıyor“ dedi. Bu lafı duydum ve çok heyecanlandım. ”Ben bunu birkaç ay önce yazdım ama Türkiye’de böyle şeyler yazanları çok suçluyorlar“ dedim. Diyeceksiniz ki, ”Bunun ne zararı var, insanlar bir şeyi hayal edemezler mi?“ Edebilirler tabii de bunun riski şudur; önünüze çıkacak sorunları görmezsiniz. O zaman da bu kadar zorlu süreçleri hafife alırsanız, yani ’Oldu da bitti maşallah’ modunda bakarsanız olaylara, hiçbir sorunu görmezseniz ya da görmezden gelirseniz, daha sonra süreç içerisinde önünüze çıkacakları da hiç öngöremezseniz, süreçlere ilişkin sorunları önceden görüp yönetebilmeniz mümkün olmaz. Öyle olunca da bu ülkede yaşayan herkes için çok riskli bir tablo çıkar ortaya, yani yönetilme krizi çıkar.

    Habur sınır kapısından gelişlerden sonra yaşananlar gibi galiba...

    Evet. Kürt meselesi iyi bir gösterge; çünkü görünür bir sorun. Bir işe girişip yönetemezsiniz, riskleriniz büyüyor. Yani o yönetememe işi sorunu daha da büyütüyor. Yanlış anlaşılmasın, kimse ”Kürt meselesi olduğu gibi kalsın“ demiyor. Ama o süreçleri dönüştürebilmek için o süreçleri yönetebilmeniz lazım. Siyaset, öngörülü bir yönetebilme işidir, yoksa her olana bitene, her rüzgara göre savrulacaksanız ona ‘siyaset yapma becerisi’ demiyoruz.

    Benzer bir yönetememe süreci şimdi askerle iktidar
    arasında yaşanıyor diyebilir miyiz?


    Evet. Uzunca bir süredir, ortalıkta ’vesayet siyaseti’ eleştirileri dolaşıyor. Ancak, uzun vadede, gerçekten vesayet siyasetinden kurtulmanın yolu, sadece askeri kendi sınırına çekmek değil, sivil siyasetin kırıp dökmeden yönetebilme kabiliyetine sahip olmasıdır. Yoksa, asker gider, sivil dikta gelir. Mevcut iktidar karşısında mevzilerini kaybedenler, Türkiye’de olan biteni kavramaktan aciz düştükçe nasıl binbir komplo teorisine başvuruyorsa, şimdi de iktidar çevresi olan biteni kavrayıp, yönetmekte acze düştükçe karşı komplo teorilerine dayanır oldu. Bunun sonu yok. Daha doğrusu var da, bu son acı bir son. Sancılı bir süreçten geçtiğimiz doğru. Ama, dediğim gibi ’sancılı süreç’ demekle iş bitmiyor. Bunu söyleyerek, insanların sokaklara döküldüğü, herkesin kendi komplo teorisine inandığı, birbirini dinlemez hale geldiği bir ortamı olağan karşılamak mümkün değil. Böylesi bir sancıyı gidermenin yolu, giderek daha fazla inkar, susturma ve daha fazla yönetme zaafına düşmek olmamalı. Sindirerek yönetmeyi herkes becerir, demokrasi ile yönetmek zor iştir. Buna talip olan ve en çok demokrasiden bahsedenler, sıkıştıklarında kendileri dışında herkese ateş püskürür, herkesi susturmaya girişirlerse bir vesayetin yerini bir başkası almış veya almaya çalışıyor demektir. Biz demokratik çerçevede siyasetten bahsediyoruz, yoksa yönetme işi hot zotla da, zorbalıkla da olur, ama biz ona ’demokrasi’ değil, ’otoriter siyaset’ diyoruz. Yani ipin ucunu kaçırmayalım.

    ‘KÜRT MESELESİNDE ARTIK DAHA KÖTÜ BİR NOKTADAYIZ’

    Biz niye böyle bir ciddi dönüşüm süreci istiyoruz? Daha otoriter bir siyaset yaklaşımından daha demokratik olana gidebilmek için. Ama eğer işin sonunda evdeki bulgurdan olacaksak bunun hiçbir anlamı olmaz. Kalkış noktamızı unutmayalım, yani statükoyu beğenmiyoruz, daha iyisini istediğimiz için yola çıkıyoruz. Eğer bunun sonunda daha iyisi değil, statüko bile değil, daha da gerisi olacaksa bunun için kaygı duymamız gerekir.
    * Böyle bir ihtimal görüyor musunuz?
    Tabii görüyorum. Birincisi yönetememekten dolayı görüyorum, işte Kürt meselesi! Artık daha kötü bir noktadayız.

    *

    İKTİDARIN KÖTÜ İŞARETLERİ OKUYABİLMESİ LAZIMDI AMA ARTIK ÇOK GEÇ!

    Reuters geçen hafta, “Türkiye’de halk artık kime inanacağını bilmiyor” yorumunu yaptı...
    Bunu çıplak gözle de söyleyebiliriz. Böyle bir ülkeyi yönetemezsiniz, kim olursanız olun yönetemezsiniz. Bu noktaya gelinmesi çok vahimdir. Hem kimin neye inanacağı belli değil, hem de ortada bir belirsizlik, güvensizlik, kurumlar arası herkesin görebileceği aşikâr bir kavga var. Böyle bir ülkeyi ne bu iktidar, ne de başka birisi kalkıp bu noktadan itibaren, bir rehabilitasyondan geçirmeden yönetebilir. O yüzden gidişatın fazlasıyla yokuş aşağıya olduğunu düşünüyorum. İktidarla asker ağız dalaşına girişmiş vaziyette, ordu ile emniyet kavga ediyor, bunlar bir dedektiflik hikayesi gibi gazetelerde yer buluyor, yok efendim takip edilen araçlardan patatesler çıkıyor veya daha vahimi kozmik odada devlet sırları ortaya dökülüyor... Her ülkenin dünya şartlarına göre güvenlik konsepti değişebilir. Ama güvenlik konseptiniz değiştiyse bu böyle ‘Bülent Arınç’a suikast yapmak isteyen biri şemayı yutarken yakalandı’ filan gibi bir olayla başlayıp ortalara dökülerek olmaz...

    Galiba daha önceleri AK Parti’ye inanç daha fazlaydı. Mesela e-muhtırada büyük olay olmuştu. Şimdi suikast falan dendi mi insanlar pek de ilgilenmiyorlar?

    Evet, ciddi bir şey de olsa inanmıyorlar. Asıl tehlike budur. Yani bu ülkede çok ciddi, çok gerçek bir şey de söylense, artık bir taraf söylediğinde diğeri, bir diğeri söylediğinde ise öbürü inanmıyor. Bu ülkede domuz gribi aşısında bile bu hale gelindi. Aşı önemsizdi ama ayrışmanın biçimi ve derecesi önemliydi. Televizyonda ilkokul çocuklarına soruyorlar, ‘Aşı oldunuz mu?’ diye. Çocuk hangi evden geldiyse ona göre cevap veriyor. ‘Olmayacağız, yan etkisi varmış’ falan diyor. Ne anlar o çocuk yan etkisi neymiş, ne değilmiş, kendi de karar vermiyor ki evde öyle konuşuluyor çünkü. Aklı başında insanlar bile tıbbi bir olay olarak almadılar bunu. “Madem ki onlar aşı olun diyor, olmayalım” dediler. Başbakan da “Olmuyorum” diyerek biraz durumu karmaşıklaştırdı ama öyle algılanmadı sonuç itibarıyla. “Değil mi ki bu hükümet bunu bir kampanya haline getirdi vardır bir bit yeniği” dendi. Bu kadar apolitik bir konuda, sağlık konusunda bir ülke bu hale gelir mi? Geldi! Bunlar hep kötü işaretler, iktidarın bu işaretleri okuyabilmesi lazım. Aslında ‘lazımdı’ diyeceğim, çünkü artık o kadar geç kalındı ki, ben çok kolay da geriye adım atılacak bir noktada olduğumuzu düşünmüyorum açıkçası.

    Sonu nereye varır peki?

    Halihazırda mucizevi bir şey olmazsa, herkes birden aklını başına alıp kendini yeniden yaratmazsa tüm taraflar yokuş aşağıya gidiyoruz. Gidişin sonuçlarını da maalesef 2010’da göreceğiz.

    Sizce sonuç, bir sivil dikta mı, darbe mi olur?

    Vallahi şimdiki iyi gidiş diye takdim edilen şey, zaten hali hazırda bir tür sivil otoriter tek parti rejimine doğru bir gidiş. Halihazırdaki bu. Yani demokratikleşiyoruz diye başladığımız değişimde gelinen noktada böyle büyük bir savruluş yaşanıyor. Bir taraftan toplumda inanılmaz gerilim, güvensizlik, kavga diğer taraftan da bu karanlık tabloyu örtmek, bastırmak üzere harekete geçen ve iktidar gücünü böyle kullanan bir siyaset tablosu var. Medya bu sorunları sizin istemediğiniz, beğenmediğiniz bir şekilde dile getirebilir, abartır da hatta ama bunların yolu o medya kurumlarını yok etmek veya susturmak mıdır? İşin kötüsü medyanın da bir kısmı olan bitene kafa yormak yerine sadece ve sadece Ergenekon davasından söz edip, iktidarı destekliyor ve Türkiye’nin sorunlarından diğer meslektaşlarını sorumlu tutuyor. Böyle tuhaf bir tablo olabilir mi? Bu içinde yaşadığımız günleri tarih yazacak. Biz görürüz göremeyiz bilmiyorum ama çok tuhaf, çok karanlık dönemler olarak yazacaklar bundan eminim!

    *

    ‘AĞZINIZA SAĞLIK’ TEBRİKLERİ...

    Randevu ayarlamak kolay olmadı. Haftada üç gün köşe yazısı yazıyor, Hürriyet ve Radikal’e... Yine haftada bir gün NTV’de tartışma programı var. Bunun yanı sıra İstanbul Üniversitesi’nde ders veriyor. Ancak onunla söyleşiyi yılbaşı tatilinde sıkıştırabildik araya... Bir kafede buluştuk. Sohbetimiz bayağı uzun sürdü, çevremizdeki masalar doldu, boşaldı. İstisnasız yan masalara gelen herkes bir ara sohbete karıştı. Hep destek için... Özellikle de NTV’deki Basın Odası’nda yaşanan tartışmaya ilişkin... Artık sohbeti bitirmiş, kafeden ayrılacakken bir hanım, “Ağzınıza sağlık, bizim kaygılarımızı ne güzel dile getiriyorsunuz. Demokratlık budur, ne olur böyle devam edin” dedi. Bu destek olsa da olmasa da Mert, böyle devam etmeye kararlı. Ama o an ilaç gibi geldi!
    BANGA mühim

  7. The Following User Says Thank You to Astatin For This Useful Post:


  8. #5
    Üyelik tarihi
    Apr 2008
    Yer
    istanbul
    Yaş
    43
    Mesajlar
    7.391
    Teşekkür Teşekkür 
    8.177
    Teşekkür Toplam Teşekkür 
    14.670
    Toplam Teşekkür
    5.355 Yazısı Teşekkür aldı

    Standart

    Alıntı Astatin Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    Bu AYDIN a bayılıyorum. Not: Kendisini islamcı-sosyalist olarak tanımlayan bir kişiydi..
    Daha önce hiç yazısını okumadım ama bir kaç kere NTV de denk geldim, ne yalan söyleyeyim bir bayan olarak kendisi bana çok itici geldi Neyse bu yapıştırdığın uzun yazıyı da birazdan okumaya başlayacağım...

    Buarada şair İsmet Özel yine çarpıcı fikirleriyle gündem yarattı... Geçen akşam konuşmasında dünya üzerinde iki tür insan vardır dedi:

    1-Türk
    2-Amerikalı

    Komik mi, ilginç mi, haklı olabilir mi? Bunu irdelerken şu cümlesi de aklımızda olsun "Her müslüman Türk değildir ama her Türk müslümandır"
    Konu para olduğunda herkesin dini aynıdır.

    Voltaire

  9. #6
    Üyelik tarihi
    Apr 2008
    Yer
    istanbul
    Yaş
    43
    Mesajlar
    7.391
    Teşekkür Teşekkür 
    8.177
    Teşekkür Toplam Teşekkür 
    14.670
    Toplam Teşekkür
    5.355 Yazısı Teşekkür aldı

    Standart

    Okudum bitirdim ve "Günaydın Nuray Mert" diyorum hatta "Uyan da balığa gidelim" demekten de kendimi alıkoyamıyorum
    Konu para olduğunda herkesin dini aynıdır.

    Voltaire

  10. #7
    Üyelik tarihi
    Aug 2008
    Yer
    Shadizar
    Yaş
    94
    Mesajlar
    39.638
    Teşekkür Teşekkür 
    36.921
    Teşekkür Toplam Teşekkür 
    93.341
    Toplam Teşekkür
    33.405 Yazısı Teşekkür aldı

    Standart

    Alıntı enorton Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    Okudum bitirdim ve "Günaydın Nuray Mert" diyorum hatta "Uyan da balığa gidelim" demekten de kendimi alıkoyamıyorum
    demeden nce eski yazılarınada bak..hurriyet, radikal, milliyet, medyatava v.s.
    BANGA mühim

  11. #8
    Üyelik tarihi
    Apr 2008
    Yer
    istanbul
    Yaş
    43
    Mesajlar
    7.391
    Teşekkür Teşekkür 
    8.177
    Teşekkür Toplam Teşekkür 
    14.670
    Toplam Teşekkür
    5.355 Yazısı Teşekkür aldı

    Standart

    İşte herkesin merak ettiği PALA nın videosu

    http://www.vidivodo.com/330960/
    Konu para olduğunda herkesin dini aynıdır.

    Voltaire

  12. #9
    Üyelik tarihi
    Apr 2008
    Yer
    istanbul
    Yaş
    43
    Mesajlar
    7.391
    Teşekkür Teşekkür 
    8.177
    Teşekkür Toplam Teşekkür 
    14.670
    Toplam Teşekkür
    5.355 Yazısı Teşekkür aldı

    Standart

    Alıntı Astatin Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    demeden nce eski yazılarınada bak..hurriyet, radikal, milliyet, medyatava v.s.
    Böyle yazacağını biliyordum Nuray Mert geçenlerde o konferansa gidip Andrew Arato yu dinlemese Anayasa değişikliğinin devrimsiz, yani kansız olamayacağını bilmiyormuymuş... Ya da reuters geçen hafta haber yapana kadar açılım projesinin aslında ayrımcılığı daha da artıracağını düşünememiş mi?

    Aslında haklısın eski yazılarını okumam lazım ama bu yazısına getireceğim eleştiriler bunlar... MHP ilk günden beri açılım ayrımcılığı körükler dedi, Serdar Akinan bundan tam 2 yıl önce Anayasa değişikliği kansız omaz dedi... Ben de bunlara yeni uyananlara günaydın derim

    http://www.aksam.com.tr/2010/01/04/y...ksam/yazi.html
    Konu para olduğunda herkesin dini aynıdır.

    Voltaire

  13. #10
    Üyelik tarihi
    Apr 2008
    Yer
    istanbul
    Yaş
    43
    Mesajlar
    7.391
    Teşekkür Teşekkür 
    8.177
    Teşekkür Toplam Teşekkür 
    14.670
    Toplam Teşekkür
    5.355 Yazısı Teşekkür aldı

    Standart

    Gazeteci Banu Avar'ın hazırladığı belgesellerden ilginç bir bölüm, herkes izlemeli...

    http://www.facebook.com/home.php?ref...2223098&ref=mf
    Konu para olduğunda herkesin dini aynıdır.

    Voltaire

  14. #11
    Üyelik tarihi
    Apr 2008
    Yer
    istanbul
    Yaş
    43
    Mesajlar
    7.391
    Teşekkür Teşekkür 
    8.177
    Teşekkür Toplam Teşekkür 
    14.670
    Toplam Teşekkür
    5.355 Yazısı Teşekkür aldı

    Standart

    Konu para olduğunda herkesin dini aynıdır.

    Voltaire

  15. The Following User Says Thank You to enorton For This Useful Post:


  16. #12
    Üyelik tarihi
    Apr 2008
    Yer
    istanbul
    Yaş
    43
    Mesajlar
    7.391
    Teşekkür Teşekkür 
    8.177
    Teşekkür Toplam Teşekkür 
    14.670
    Toplam Teşekkür
    5.355 Yazısı Teşekkür aldı

    Standart

    Ezel 13. Bölüm Ramiz Dayı'nın Ali ile Restorantta Konuştuğu sahne...

    http://www.facebook.com/video/video....3684525&ref=nf
    Konu para olduğunda herkesin dini aynıdır.

    Voltaire

  17. The Following User Says Thank You to enorton For This Useful Post:


Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 6 kullanıcı var. (0 üye ve 6 konuk)

Yer imleri

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •