[INDENT] Kredi derecelendirme kuruluşlarından Standard & Poor’s’un da, Fitch ve Moody’s’den sonra Türkiye’nin kredi notunu yükseltmesi, övünmelere, övgülere yol açtı. Her ne kadar notun niçin yükseltildiği esnek ifadeler dışında, nesnel bazı nedenlere, verilere dayandırılmasa da, bütçe açığı büyüyen, enflasyon beklentisi yükselen, gizli ve açık işsizlik oranı yüzde 20’lere yükselen, özel ve kamu yatırımları azalan, inşaat sektörü küçülen Türkiye’de not artışı yine bazı yayın organlarının manşetlerinde yer aldı. “Sıfırcı S&P’s bile kredi notumuzu yükseltti” türünden yorumlara yol açtı.
Derecelendirme kuruluşları kurnazca, bir yandan notu yükseltmiş gibi davranarak, bir yerde AKP’ye politik destek verirken; öte yandan gerçekte Türkiye’nin kredilendirme açısından konumunu, risk derecesini değiştirmiyorlar. Yükselttikleri notun pratik açıdan bir katkısı olmuyor. Yaklaşımları “yapmış gibi gözüküp bir şey yapmama” olarak özetlenebilir. Bir yandan Türkiye’den gelebilecek eleştiri, tariz önlenirken, Türkiye’nin derecelendirmede sınıfı, risk katsayısı değiştirilmeden olduğu gibi bırakılıyor.
Standard & Poor’s’un kredi derecelendirme notasyonuna göre, uzun vadeli kredi notu BB (-) ile BBB (-) arası, “dördüncü sınıf” risk kategorisine girer. Daha açık bir deyişle bir ülkenin uzun vadeli kredi notu BB (-), BB, BB (+) ve BBB (-) ise dördüncü sınıf olarak gruplandırılır. Bu nedenle Türkiye’nin kredi notunun BB (-)’den BB’ye ya da BB (+)’ya çevrilmesi Türkiye’ye sınıf atlatmaz. Türkiye sıralamada dördüncü sınıf olarak bırakılır. Türkiye’nin kredi değerliliğinde sınıf atlayabilmesi S&P’s’e göre terfi edebilmesi, üçüncü sınıfa yükselebilmesi için notunun en az BBB olması gerekir.
***
Başka bir açıdan Türkiye’nin kredi notunun yükseltilmesi risk yüzdesini, katsayısını değiştirmemektedir.
Basel II olarak nitelendirilen yeni Basel uzlaşısında, Basel Bankacılık Komitesi ülkelerin merkezi yönetimlerinin kredi riskinin değerlendirilmesinde standart yaklaşımda, B (-) ile BB (+) notuna yüzde 100 risk ağırlığı vermektedir. Görülüyor ki Türkiye’nin kredi notu düzeltmeleri, Türkiye’nin risk ağırlığını ve katsayısını da değiştirmemektedir. Not öyle sınırlar içinde yükseltiliyor ki, Türkiye’nin uzun vadeli olarak hem sınıfı hem de risk ağırlığı veya katsayısı değiştirilmiyor; ama Türkiye’deki yönetimin de yüzüne gülünüyor.
Kuruluşlar ancak nesnel verilere dayanarak doğru öngörülerde bulunuyorlarsa güven, itibar kazanmalıdırlar. Derecelendirme piyasasında bir tür tekel kurmuş, Moody’s, Fitch, S&P’s bizlerin dahi öngördüğü hatta tarih verdiği bir bunalımı görememiş; belki verileri yanlı, hatalı kredi notları ile varlık fiyatlarının balon yapılmasına katkıda bulunmuşlardır. Ayrıca yüksek kredi notu verdikleri birçok kredi kurumu ancak devlet desteği ile ayakta kalabilmiştir. Derecelendirme kuruluşlarının yalnız kredi kurumlarına verdikleri notlar değil, ülke kredi notları da yanıltıcı olmuştur. 2000’li yılların başlarında yüksek not verdikleri, İrlanda, İzlanda, Estonya, Yunanistan, Macaristan, Letonya, Litvanya gibi ülkeler krizi ağır olarak yaşamışlar, hatta magazinleşmiş manşet atmaya eğilimli yayın organlarında bu sayılan ülkelerden bazıları “iflasın eşiğinde” olarak kamuoyuna duyurulmuş, ülkeler satılığa bile çıkarılmışlardır.
Derecelendirme kuruluşlarının özellikle kredi notları manşetlere taşınan kuruluşların bu denli yanlış yapmaları, bilgi düzeyleri, politik eğilimleri, güvenirlilikleri açılarından en azından kuşku yaratmaktadır. Bunların vereceği kredi notuna göre değil, ekonomik başarılarımıza, nesnel verilere ve aldığımız sonuçlara göre değerlendirmek akılcıdır. Artık şu “dış çevreler ne der, ne diyor, ne diyecek” aşağılık duygusundan hele hele şu kapitalist düzenin yönlendirme kurumlarının notlarını dikkate almaktan kurtulalım. [/INDENT]